11 Aralık 2010 Cumartesi

MASKELER

Maskeler hakkında

Suyun kırlıma indisi farklı olduğu için sualtında çıplak gözle baktığımızda cisimleri net göremeyiz. Gözümüzün normal işlevini yapabilmesi için gerekli olan doğal ortamın yani bir hava odacığının sağlanması görevini yapan ekipmana maske adı verilir.
Maskeler farklı boy ve kalıplarda üretilirler. Bunun sebebi milyonlarca farklı yüz şeklinin olması ve birisinin yüzüne çok iyi oturan bir maskenin diğerinin yüzüne oturmamasıdır.
Maske seçerken ve denerken belli kriterler vardır. Doğru seçim yapmak için önce bir maskenin nasıl olması gerektiğine ayrıntılarıyla bakmakta fayda vardır.

MASKENİN BÖLÜMLERİ:
1. Etek
2. Çerçeve
3. Cam
4. Kayış ve tokalar

1. MASKE ETEĞİ
Maske eteği, oküler orbitin (göz çukuru) dışından dolaşarak burnu da içine alan ve yüzün şekline uyumlu esnek maddelerden imal edilen kısımdır.
80li yılların sonuna kadar kauçuk ve türevi günümüzde ise silikon materyallerden imal edilen etek kısmı, maskenin en önemli bölümüdür. Zira eğer etek kısmı yüzümüze oturmuyorsa maske su alır ve işlevini yerine getiremez.
İlk icat edildiği günden bu güne kadar şekil itibariyle belki de en az geliştirilebilen kısım etek kısmıdır. Çünkü insan yüzü her ne kadar farklı şekillerde olsa da maske görevi itibariyle yüzün belli bir kısmını kaplamak zorundadır ve bunun üzerinde çok fazla oynama yapılamaz.
Etek burnu içine alır çünkü dalış esnasında artan basınca göre maskenin içindeki basınç etkisiyle hacmen azalan havayı burundan üfleyerek tamamlamak yani maskenin içindeki ve dışarıdaki basıncı birbirine eşitlemek gerekir. Bunu yapmazsak maskenin içinde azalan basınç karşısında gözün ağ tabakasında bulunan damarlardaki kan basıncı, damar çeperini zorlayarak dışarı sızar ve gözde kanlanma olur.
Scuba dalışlarda solunan hava tüp vasıtasıyla sırtta taşındığı için bu işlem dalış performansını etkilemez. Fakat nefesli dalışlarda her saniye altın değerinde olduğu için maske hacminin büyüklüğü ve küçüklüğüne göre negatif ve pozitif etkileri olacaktır. Maske hacmi ne kadar küçükse basınç eşitlemesi için o kadar az hava harcanacak ve dip süresi az da olsa artacaktır. Aksi gibi büyük hacimli bir maskeyi eşitlemek için de fazla hava harcanacak ve dip süremiz negatif yönde etkilenecektir.
Günümüzde etek kısmının imalatında en çok kullanılan ve dalıcıların en çok tercih ettiği materyal silikondur. Silikon hem uzun ömürlü hem de aynı modelin farklı yüzlere rahatça oturmasını sağlayacak şekilde yüzü kavrayabilen bir maddedir.
Silikon; siyah, şeffaf veya gri renklerde olabilir. Konumuz serbest dalış olduğuna göre tercihimiz siyah silikondan yana olmalıdır.
Eğer şeffaf silikon eteğe sahip bir maske kullanıyorsak yüzeyde gezerken veya sığlık yerlerde dalış yaparken bu kısımdan yansıyan güneş ışığı, aynı bir diyafram gibi çalışan gözbebeğinin kendisini kısmasına yol açacak ve görüşte azalma yaşanacaktır. Aynı şekilde şeffaf etek kısmından geçen ışık camdan gözümüze yansıyacak ve yine görüşü olumsuz etkileyecektir.

2. ÇERÇEVE
Çerçeve maskenin tüm parçalarını üzerinde taşıyan ana kasa vazifesini gören kısmıdır. Genelde ****l, plastik veya her iki hammaddenin bir arada kullanılmasıyla yapılır fakat günümüzde çerçevesiz maskeler de imal edilmektedir. Bunlara aşağıda ayrıntılarıyla değineceğim.
Çerçeve kısmının farklı ihtiyaçlara göre dizayn edilmiş çeşitleri bulunmaktadır. Maskenin tek, çift veya daha fazla camlı olması veya geniş camlara sahip olmasını sağlayan bu farklı dizaynlardır. Aynı şekilde maskenin etek kısmı yüze oturduğu halde çerçevenin etek üzerinden rahatsız etmesi veya aksi durumlarda bu tasarılara bağlıdır.
Çerçeveye eteğin ne şekilde oturtulduğu maskenin iç hacmini ve buna bağlı olarak görüş açısının genişliğini de etkiler.

3. CAM
Maskenin, göze doğal ortamını sağlayan ve sualtında görüşü sağlayan ekipman olduğunu belirtmiştim. Cam kısmı da sualtına açılan penceremizdir.
Cam diyorum fakat bu kısmın camdan yapılmayan modelleri de bulunmaktadır. Pleksiglas ve türevleri de maske camında kullanılan diğer materyallerdir.
Maske camı tempered yani fırınlanmış cam veya pleksiglas olabilir. Tempered cam pek çoklarının yanlış bildiği gibi basınca dayanıklı cam demek değildir. Fırınlama işlemi herhangi bir kaza sonucu kırılabilecek yapıda olan camın kırıldığı zaman dalıcıya zarar vermeyecek şekilde keskin kenarları olmadan dağılmasını sağlar. Bununla bağlantılı olarak; Pleksiglas türevi materyaller camdan daha esnek olduğu için tercih edilmektedir.
Cam farklı renk ve şekillerde olabilir. Zıpkınla balık avında reflekte camlı maskeler kullanılmaktadır. Bu özellikteki camlar avın, avcının tehditkar bakışlarını görmesini engelleyerek ürkmemesini sağlar.
Görme kusuru olanlar için optik maske camları da; 0,50 derece artışla miyop ve hipermetrop için imal edilmektedir. 0,50 derece artmasının sebebi ise suyun objeleri daha büyük ve yakın göstermesidir. Astigmat için cam yapılmamakla beraber suyun kırılma indisi belli bir dereceye kadar bu kusuru tolere etmektedir.

4. KAYIŞ VE TOKALAR
Kayış ve tokalar başımızın arkasından dolaşarak maskeyi yüzümüzde tutmaya yarayan parçalardır.
Maske seçerken kayışının maske eteği ile aynı materyalden yapılmış olmasına dikkat edin. Zira etek kısmı çok kaliteli materyalden imal edilmişken, kayışı daha zayıf materyallerden imal edilmiş bir maske kısa bir süre sonra masraf çıkarabilir.
Kayışların üzerine geçirilebilen veya doğrudan kayış olarak kullanılabilen neopren maske kayışları da bulunmaktadır. Bu kayışlar başın arkasını daha iyi sararak başlıksız yapılan dalışlarda bu bölümü soğuktan korumaya ve özellikle uzun saçlı dalıcılarda silikon ve türevi elastiki maddelerde oluşan dolaşmaları engeller.
Toka kısımları da olabildiğince rahat ayarlanabilecek şekilde fakat karmaşık yapıda olmamalıdır. Toka kilit sistemleri, genelde sadece kayışın ucunu çektiğiniz zaman rahat çalışan ve gevşetmek istediğiniz zaman ekstra bir düğme veya tırnağı kullanarak bu işlemi gerçekleştirebileceğiniz yapıdadırlar.
Tokaların çerçeveye oturduğu kısımların oynar olması rahat kullanım için avantaj olacaktır.
Ayrıca çerçeve ile farklı maddeden yapılmış tokalar farklı maddelerin birbirini aşındırabileceği düşünülerek tercih edilmemelidir.

Maskelerin genel parçalarına kısaca geçtikten sonra geniş görüşle ilgili biraz bilgi vermekte fayda var.
Maskenin iç hacmi ne kadar ufaksa yüze o kadar yakın demektir. Ve bu yakınlıkta görüş açısını genişletir.
Geleneksel maskelerde en küçük iç hacim çift camlı maskelerde bulunur. Burada çift cam ile ilgili sürekli yapılan bir yanlışa da değinmek gerekiyor. Çift camlı maske normal pencere camları gibi arka arkaya iki cam olan maskeler değildir. Yekpare bir cam yerine iki göz için ayrı bölümlere sahip modellere çift camlı maske denir.

Yapı itibariyle çift camlı maskeler daha küçük iç hacim ve buna bağlı olarak daha geniş görüş açısına sahiptir.

Çerçeve kısmında adı geçen çerçevesiz maskeler bu konuda dalışın geldiği son noktadır. Yukarıda 4 bölümden oluştuğunu söylediğimiz geleneksel maskelerin aksine bu modellerde çerçeve kısmı yoktur. Silikon etek doğrudan cam üzerine sabitlenerek çerçevenin kapladığı hacim yokedilmiş ve maske yüze en yakın pozisyona gelmiştir. Bu yakınlaşma sayesinde iç hacim de ufalmış ve maske eşitlemek için minimum hava gerekir hale gelmiştir.
Hatta tek camlı bir maskeyi bile nefesli dalışta kullanabilmek mümkün hale gelmiştir.

Makelerde Buğu Problemi

Maskelerde oluşan en büyük problem özellikle ilk alındığında aşırı buğu yapmasıdır.
Buğunun oluşmasının sebebi sıcaklık farkıdır.
Maske ilk alındığında daha parlak görünmesini sağlayan özel bir cila ile kaplıdır. Maske bu madde sebebiyle ilk zamanlarda aşırı buğu yapar.
Bu madde yağ bazlı olduğu için yağ çözücülerle temizlenmesi gerekmektedir.
Bulaşık deterjanı, diş macunu gibi maddeler bir kereye mahsus kullanılmak üzere bunu temizleyebilir.
Daha sonrasında ise buğunun oluşmaması için gerekli şartları sağlamak yeterli olacaktır.
Deniz kenarına gelindiğinde maskenin camına henüz kuruyken tükürük, elma-patates kabuğu, antifog maddelerden sürülür.
Bu maddeler ince bir film tabakası yaratacağı için ısı alışverişini kesecek ve buğuyu engelleyecektir.
Bu maddeler camın heryerine parmakla yayıldıktan sonra maskeyi suya bırakarak su ile aynı sıcaklığa gelmesi sağlanır.
Maske yüze takılmadan hemen önce yüz bolca deniz suyuyla ıslatılarak yıkanır.
Deniz, yüz ve maske aynı sıcaklıkta olduğu için buğuyu oluşturacak şartlar ortadan kaldırılmış olacaktır.
Buğu yapmayan maskeler var mıdır sorusuyla sürekli karşılaşıyoruz. Böyle maskeler vardır fakat vizör kısmı plastik veya benzeri materyallerden yapıldığı için buğu yapmamaktadır.
Eski kauçuk maskelerde buğu konusunda daha randımanlıdır şahsi kanaatim, bu durum kauçuğun ısı alışverişinin silikondan daha uzun bir süre gerektirmesine bağlı bir avantajdır.


PALETLER

Paletler hakkında

Sualtında kütlesel itiş için gerekli olan gücü sağlayan, değişik şekil ve modellerde farklı materyallerden imal edilen ekipmana palet dendiğini hepimiz biliyoruz.
Paletler hidrodinami kurallarını kullanarak ve hareketi insan gücü ile sağlanan görünüşte basit fakat aslında oldukça komplike ekipmanlardır.
Paletlerin üzerindeki her bir kıvrım, kanal, oluk farklı hidrodinamik devinimleri farklı amaçlara uygulamak için tasarlanmıştır.

Sualtında palet sallamak karada koşarak merdiven çıkmaya eşittir. Bu da dalışın kondisyon gerektirdiği ve palet seçiminin de amaca uygun yapılmadığı takdirde alınabilecek keyfin, acıya hatta kahra dönüşebileceğini gösterir.

FARKLI ŞEKİLLERDEKİ PALALAR VE HİDRODİNAMİ:
Nefesli dalışlarda kullanılan paletlerde oluk veya kanal olmamasının asıl nedeni güçlü itiş yerine sürate ihtiyacımız oluşudur. Mümkün olduğunca düz bir yüzey; suyun pala üzerinden çok fazla güç harcamadan doğrusal bir şekilde ilerlemesine ve buna bağlı olarak dalıcının hızlı bir şekilde hareket etmesine olanak sağlar.
Palanın üzerinde kanalların olması suyun, yüzey üzerinde daha çok tutunmasını ve ilerlemek için gerekli hareketi başlatırken daha fazla güç harcanmasına sebebiyet verir. Her bir palet çırpışı yeni bir adım sayıldığına göre bu da yorucu ve güç isteyen bir aktivite anlamına gelir.
Oluk olması ise daha rahat palet sallamak fakat sürat yerine yük taşımak için gerekli olan güçlü itişin oluşmasını sağlar.
Bunun biraz kafa karıştırıcı olduğunu varsayarak konuyu biraz daha açmakta fayda var.
Kiloca ağır bir kütleyi bir yerden diğer bir yere götürürken ihtiyacımız olan şey güçlü itiştir. Oluklu paletlerde boşluklardan geçen su palanın arkasında bir anafor yaratarak ekstra bir itiş gücü vermektedir; fakat bu itki, hidrodinamik çalkantıyı arttırdığı için sürati kesmekte ve yavaş fakat torku fazla bir akım ortaya çıkarmaktadır. Bunu daha da basite indirgersek torkun harcandığı yer taşıdığımız ekstra yüke gitmektedir. Yani oluklu paletler ile serbest dalsak da elimizde 100 kg. lık bir yük taşısak da bizi aynı süratte götürür.
Düz yüzeyli paletler ise, başımız veya elimizle başlattığımız suyu yarma hareketini mümkün olduğunca doğal hareketi kesmeden devam etmemizi sağladıkları için süratli bir yüzüş imkanı verirler.
Bu yarma hareketini de paletlerin başlattığı ve/veya devam ettirdiği düşünülürse hidrodinami kurallarını birazcık da olsa bilmenin; dalışın daha performanslı hale gelmesinde ve bununla doğru orantılı olarak da alacağımızın keyfin artmasında büyük payı vardır.
Konumuz nefesli dalış olduğuna göre yukarıdaki kısa bilgiler ışığında; asıl bizi ilgilendirenin düz yüzeyli palaya sahip paletler olduğunu söyleyebiliriz.
Düz yüzeyli palalarda farklı malzemelerin kullanma sebeplerine gelmeden önce arkası açık mı kapalı mı, yani çorapla ( tabansız patik) mı, patikle (tabanlı patik) mi giyme konusunu biraz açalım.

ARKASI AÇIK VE KAPALI PALETLER:
10 m ve daha derin sulara dalan avcılar hızlı iniş ve çıkışı, dip süresini arttırmak isteğiyle önemsedikleri için hidrodinamiyi bozmayan yani suyu yararken direnç yaratmayan çıkıntıların olmamasına özen gösterirler.
Arkası açık paleti patikle giyeceğimiz için patiğin, ayakkabı kısmının ve tokaların suya direnç gösteren kısımları hidrodinamimizi bozacaktır. Palet çırpışımızdaki direnç çok önemsenmeyecek bir miktar olmasına rağmen geri çekişte açık alanın tuttuğu su miktarı hem palet çırpmadaki hem de suyu yarmada karşılaşılan direnci arttıracaktır.
Buna ek olarak, paletlerin ayakkabı kısmının ve ayağımızın arasındaki her bir kalınlık gücü aktarmada negatif bir etkiye sahip olduğu için hiçbir arkası açık palet kapalı paletler kadar randımanlı olamaz (sadece nefesli dalış için). Fakat sığ sularda karadan girilerek yapılan dalışlarda; sert tabanlı bir patiğin karada hareket serbestisi getirmesi ve uzun mesafeli yürüyüşlerin rahatlıkla yapılabilmesi gibi avantajları da göz ardı edilmemelidir.

PALA MALZEMELERİ:
Standart olarak pek çok marka; termoplastik ve türevi materyalden palalar imal etmektedir.

Termoplastik materyalden imal edilmiş palalı paletler; hem daha ucuz teknolojiyle işlenebilmesi hem de hammadde olarak daha ucuz olması sebebiyle pazarda kolaylıkla ve alternatifleriyle bulunabilirler. Termoplastik palalı paletler farklı dalış türlerine göre (kıyı, tekne , sığ su, derin su dalışı vs.) farklı kalınlıklarda, farklı boylarda olabilir. Avantajı, ucuz olması ve başlangıçta amaçlar belirlenene kadar belki de daha uzun sürelerde kullanılmaya olanak vermesidir.

Karbon materyalden imal edilmiş palaya sahip paletler, hammaddenin özelliği ve farklı dokuma şekillerine göre en iyi performansı veren türdür. Fakat bu performansının yanında bazı modellerde rahatsız edici seviyelere varan ses çıkarma özelliği de bu tiplerin eksi hanesinde durmaktadır. Karbon materyalin kırılgan olmasının getireceği en büyük dezavantaj ise kıyıdan girişlerde bu paletleri kullanmanın hemen hemen imkansız oluşudur. Zaten sadece kıyı avı yapıyor ve 15 metreden daha derine inmiyorsanız, derinlik/performans doğru orantısına göre karbon bir palete ihtiyacınız yok demektir. Fakat açıktan tekne veya bot yardımı ile 20 metre ve daha derinlere iniyorsanız karbon palalı paletler ilk tercihiniz olmalıdır.

Farklı materyalleri birbirine karıştırarak yapılan Kompozit palalı paletler performans olarak % 20 ile % 40 gibi daha düşük bir performansla karbon modellerin takipçisidir. Fiyat olarak ise Termoplastik palalı paletlerden % 20-30 gibi fiyat farkı da bu modelleri cazip hale getirmektedir. Fakat aynı karbon paletlerde olduğu gibi ses çıkarma özelliği bu paletin en büyük dezavantajıdır. Fakat karbondan daha dirayetli oluşu hem kıyıdan girerek yapılan dalışlarda kullanılmasını, performans olarak karbona yakın oluşu da derin sulara yapılan dalışlar için tercih edilebilir olmasını sağlar.

DEĞİŞEBİLİR VE SABİT PALALI PALETLER
Profesyonel Paletlerin genelinde; ayak cebi, farklı amaçlar için kullanılabilecek ve yukarıda genel özelliklerini tanımladığım palaları kullanabilecek biçimde ayrı bir parça olarak imal edilir.
Birkaç vida ile ayak cebine tutturulabilen palaların bazıları çok kolay değiştirilebilirken bazıları da profesyonel servis elemanlarınca değiştirilmelidir.

Profesyonel manada avcılık sporu ile uğraşılıyor ise farklı meralarda farklı palet ihtiyacı aşikardır.
Kıyı avı yapılan ve sığ sularda çalışılırken mukavemeti yüksek bir palaya sahip palet kullanılması gerekirken, derin suya yapılan dalışlarda performans daha öne çıkar.
Hatta farklı derinliklerde yüksek performanslı materyalden imal paletlerin farklı kalınlıkları ve sertlik derecelerine ihtiyaç duyulabilir.
Palet seçimini yaparken bu kriterleri dikkate almakta fayda vardır.
Farklı paletler alıp ekstra masrafa girmektense palası değişebilir bir palet alıp, ayak cebine uyumlu farklı palalar tercih edilebilir.
Palanın kırılma riskini göz önünde bulundurarak palanın değişebilir olmasının herhangi bir hasar durumunda avantaj sağladığını da artı bir madde olarak belirtmeliyim.
Sadece profesyonel kullanıcılara yapmış olduğum bu öneriyi ülkemizde nasıl gerçekleştiririz o da ayrı bir mesele tabii.
Çünkü iş yedek parçaya veya sadece palaya kaldığında ayak cebini ve palayı ayrı ayrı almak bütün bir palet almaktan daha pahalıya mal olabiliyor.
Burada da sabit palalı paletlerin avantajıyla karşılaşıyoruz.
Sabit palalı paletler palası değişebilen paletlerden daha ucuza hatta sadece pala fiyatına eşit değerlerde alınabiliyor.
Yazının başlarında kısaca açıkladığım hidrodinami kurallarını palası değişebilen paletlerden daha iyi uyguladığını da yeri gelmişken belirteyim
Zira bütünleşmiş bir model ayrı parçalardan oluşan bir modele göre; gerek güç aktarımı gerekse de itiş gücü olarak daha performanslıdır.
Fakat bu modeller, daha çok 15 metreyi geçmeyecek şekilde ve kıyıdan dalış yapan başlangıç ve orta seviyeli avcılar için tavsiye edilebilir.

BOYLAR VE SERTLİK DERECELERİ
Ülkemizin avcı nüfusunun % 80i kıyı avcılarından oluşmaktadır. Yani karadan yürüyerek suya giren ve belli mesafeleri yüzerek birbirinden uzak meralarda av yapan avcıların oluşturduğu çoğunluktan bahsediyorum.
Bu işi bilsin bilmesin herkes yeni başlayanların aklına, uzun palanın şart olduğunu sokmaya çalışır.
Halbuki uzun mesafe yüzüşlerinde; orta boy bir paletle, uzun palalı bir paletin bize sarf ettireceği eforun yarısını harcayarak daha keyifli dalışlar yapabiliriz.
Uzun palalı paletlerin çıkış amacı, yazının başlarında da belirttiğim gibi hidrodinami kuralları çerçevesinde hızlı çıkış ve inişi sağlayarak dip süresini arttırmaktır.
Fakat kıyıdan suya girerek, sığlık yerlerde av yapıp uzun mesafelerde yüzüyor iseniz orta boy palalı bir palet ilk tercihiniz olmalıdır.
Asıl hedefimizin kişilere değil genele yönelik bir, “amaca uygun malzeme” alımında rehber hazırlamak olduğunu tekrar ederek devam edelim.
Farklı palet sallama tekniklerini bilmeyen ve başlangıcı en ekonomik şekilde yapmaya çalışan dalıcı adaylarına tavsiyem orta boy palalı bir paletle bu işe başlamalarıdır.
Yukarıdaki tavsiyelerle de birleştirirsek; palası değişmeyen, orta boy, termoplastik palalı bir palet başlangıç için en ideal ve ekonomik çözümdür.
Bu palet kıyıdan girişlere ve uzun mesafe yüzmeye uygun, 10 metreye kadar rahat dalış olanağı sağlayan, çarpmaya/darbeye karşı mukavim olması sebebiyle ilk tercihiniz olmalıdır.

“Uzun palalı paletlerle yüzülmez mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Palet ne kadar uzun olursa, yüzeye yakın yerlerde kontrol etmek zorlaşır ve farklı palet sallama tekniklerini bilmeyenler için gürültülü ve yorucu bir yüzüş anlamına gelir.
Suyun üzerinde yaptığınız her yabancı ses de balıkların sizden uzaklaşmasına yol açar.
Farklı teknikleri kullanarak yapılan uzun mesafeli yüzüşlerde kullanılan uzun paletler ise nispeten daha yumuşak veya ince palalı yani direnci düşük paletlerdir.
Bunu da açmak gerekirse:
Termoplastik palalı paletlerin direnç ayarları, farklı kalınlıklarda yapılıyor olmasından kaynaklanır. Genelde 2 mm ile 4 mm arasında kalınlıklarda üretilen bu paletlerin, aynı pala üzerindeki farklı bölgelerde değişik kalınlıklar uygulanarak da direnç arttırılıp azaltılabilir. Bu genelde kalından başlayıp uca doğru incelen bir yapı olarak göze çarpsa da en uç noktanın kalın olduğu palalar da (son andaki su tahliyesinden faydalanmak amacıyla) üretilmektedir.
Karbon palalarda ise kullanılan hammaddenin özelliği veya değişik dokuma şekilleri paletin sertlik derecesini belirler.
Kompozit modellerde de farklı karışımlar kullanılarak palanın direnci arttırılır veya azaltılır. Kompozit palalı bazı paletlerde de aynı özellikteki maddeler katmanlar şeklinde basılırken baştan uca doğru katman sayısı azaltılarak direnç ayarlaması işlemi de uygulanmaktadır.

Paletlerin performansını etkileyen önemli özelliklerden bir diğeri ise palanın kendisini geri toplama hareketi, diğer bir deyişle refleksidir.
Bu, paletin sallanırken değil geri çekerken kendini ne kadar hızlı ve stabil toplamasıyla ilgilidir.
İlk vuruş hareketini başlatan kaslarımız yeterince güçlüdür. Fakat geri çekiş hareketini yapan kaslarımız daha zayıf kalmaktadır. Bu yüzden paletin refleksinin güçlü olması harcanan eforun minimuma düşmesini sağlar.
Lakin palanın refleksinin çok sert olması da yaratacağı vibrasyon yüzünden stabiliteyi bozmasına sebep olacak ve yeniden vuruş hareketine geçerken su ve güç kaybına neden olacaktır.
Bunu, paletinizi vuruş istikametinde esnetip birden bırakarak test edebilir ve anlayabilirsiniz.

Palet şeçimini aşağıdaki şemaya göre yapabilirsiniz.

serbest dalış tanım,yol,yordam

Serbest dalış insanların sualtı dünyasını keşfetmede ilk kullandığı yöntemdir. SCUBA dalışlarında hava kaynağı olarak tüp kullanılır. Serbest dalışta tüp yerine akciğerlerimizde depo ettiğimiz havayı kullandığımızdan sualtında kalma süresi de, bugün oldukça gelişmiş olan ekipmanlı dalışlara kıyasla çok daha sınırlıdır. Fakat serbest dalışın üstün ve ilgi çekici yanı insanların yaşamaya adapte oldukları atmosfer ortamından başka bir ortamda, kendi sınırlarını aşma, kendini sınama fırsatını bulmalarıdır. Bu nedenle serbest dalış insanların her zaman ilgisini çekmiş ve bir nefesle daha derine, daha fazla süre dalabilmek için zaman içinde teknik ve yöntem olarak geliştirilmiştir.
Tarihe baktığımızda mavi dünyanın derinliklerine indiği rivayet edilen ilk sualtıcı Gılgamış'tır. Daha yakın tarihe baktığımızda ilk derin dalıcı olarak Yargos Haggi Statti göze çarpar. 50 kg. ağırlığında 1m 75 cm uzunluğundaki bu kişi aslında amfizemli olması nedeniyle akciğer fonksiyonları azalmış olmasına rağmen derin bir dalış gerçekleştirmiş. 1911'de yaptığı bu dalışta Pigadia Körfezi'nde İtalyan Donanması'nın gemilerinden birinin çapasını kurtarmış. Yargos dalarken baş aşağı değil ayaklar aşağıda olarak iniş yapmış. Yıllar sonra serbest dalıcılarca benzeri kullanılacak yöntemde Yargos ayağına 50 kg.'lık bir taş bağlamış ve 15-17 saniye içinde, 4-4,5m/sn hızla 77m'ye inmiş. 3 kez bu dalışı tekrarlayıp çapaya halat bağlamış. Son dalışında da 4dakika 40 saniye suda kalmış ve çapayı kurtarmış.
Peki Yargos'un baş aşağı değil de ayaklar aşağı dalmasının nedeni ne olabilir?
Baş aşağı dalarken konsantrasyon ve kas koordinasyonu zorlukları olur. Kulak eşitleme de iniş hızı ve pozisyonundan dolayı zordur.Yaşamımızın %70ini ayaklar aşağıda durarak geçiririz ve solunum, dolaşım sistemimiz başta olmak üzere tüm sistemlerimiz bu pozisyona uyum sağlacak şekilde çalışırlar. Bu yüzden ayaklar aşağı dalarken potansiyelimizi sorunsuz kullanabiliriz. Entellektüel kapasitemizden en iyi şekilde yararlanıp karşılaşacağımız sorunlarla daha iyi başa çıkabiliriz. Kalp, baş aşağı durulduğunda, % 50lik bir kas gücü kaybına uğrar. Ayrıca biz de algılama ve sentezleme gücümüzde kayıplar yaşarız. Yargos bunu bilinçli olarak değil, içgüdüsel olarak ve deneyimlerine dayanarak uygulamış olabilir ama yöntemin bugünkü açıklaması bu esaslara dayanmaktadır.
Bugün Türkiye'de de Yasemin Dalkılıç serbest dalış alanında kırdığı rekorlarla adından bahsettirmektedir.
Tüpsüz dalışın kategorileri nelerdir?
3 temel kategoriye ayrılır:
1) Serbest tüpsüz dalış; dalıcı herhangi bir safra almadan ve dalış hattına dokunmaksızın yalnızca paletler yardımıyla dalar.
2) Sınırlı safra ve indirme hattıyla yapılan tüpsüz dalış.
3) Sınırsız safra ve indirme hattıyla yapılan tüpsüz dalış.

Hangi canlılar ne kadar derine dalıyor?
Derinlik Süre
İnsan 120m 7,5 dak.
Kuzey fil foku 1550m 125 dak.
Sperm balinası 2100m 75 dak.
Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi deniz canlıları bu kadar derine dalabilmeleri, bu kadar fazla süre sualtında kalmaya adapte olmuş vücutlarıyla insandan farklıdırlar. Oksijenin doku ve organlardaki kullanımı ve depolanması, oksijenin dağıtımından kaynaklanan farklar rakiplerimizin bize karşı sağladığı üstünlüğün kaynağıdır. Tüm sualtı canlılarının vücut yapıları suyun sürtünme katsayısını minimale indirecek şekildedir. Diğer bir deyişle kusursuz bir aerodinamiğe sahiptirler. Dalıcı memelilerin hemen hepsi ya tüysüzdür ya da çok kısa tüylüdür. Vücutlarının oksijen dağılımı ve depolanması açısından yüksek verime
sahiptirler. Bu dalış uzmanlarının kanlarındaki oksijen taşıyan hemoglobin proteinin konsantrasyonu kara canlılarına oranla şaşılacak düzeyde yüksektir. Yaklaşık 3-10 katıdır. tüm bu özellikler deniz canlılarının sualtına adaptasyonunu kolaylaştıran faktörlerdir.
Serbest dalış için gerekli materyaller:
1) Maske (küçük hacimli maskeler ideal olanı)
2) Elbise
3) Palet
4) Eldiven
5) Bıçak
6) Ağırlık vs.

Serbest dalış sağlıklı her insanın yapabileceği bir spordur. Aynı zamanda iyi yüzücü olmak gerekir, bilinçsiz yapılırsa hayati tehlikelerle karşılaşılabilinir.
Bugün serbest dalış için eğitim veren kurslar mevcuttur. Kurslarda teorik ve pratik eğitim verilmektedir. Bu derslerde örneğin dalış fizyolojisi, malzeme ve dalış tekniği gibi bilgiler teorik olarak verilmekte. Yanı sıra pratik olarak da havuz ve deniz çalışmaları yapılmaktadır.
Türkiye'de ODTÜ ve Boğaziçi Üniversiteleri'nin değişik şekilde kategoriler içeren kursları bulunmaktadır. ODTÜ'nün eğitimine göre koşu, yüzme, mekik ve şınav üzerinden performansa göre kişi 3 sınıfa ayrılmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi'nde ise Open Water Freediver ve Advenced Freediver diye iki derece vardır.
Sorunsuz bir dalış için SCUBA'da olduğu gibi serbest dalışta da planlama yapılmalıdır. Bunu yaparken denizin akıntı, tuzluluk oranı, dip derinliği ve güzergahı gibi özellikleri, meteoroloji şartları ve malzeme hazırlığı gibi kounlara özen gösterilmelidir. Dalış yapılacak yerler dalışa izinli ve uygun yerler olmalıdır. Örneğin deniz trafiğinin yoğun olduğu boğaz, liman gibi alanlarda serbest dalış yapmak güvenlik açısından uygun değildir. Balıkçı ağlarının atılı olduğu sahalar da problem yaratabilir. Herhangi bir dikkatsizlik sonucu ağlara takılma gibi problemler yaşanabileceği gibi balıkçıların niyetinizi anlamaması durumunda da yanlış anlaşılmaya kurban gidebilirsiniz. Bunun yanı sıra yığma taş dökülmüş yerlerde çökme tehlikesinden dolayı taşların altına girmemelidir. Duvar benzeri yerlerde biraz açıktan dalmak taş düşmesi veya dalgaların sizi sürükleyip kayalara savurması riskine karşı yeterli önlemi sağlar. Akıntılı suda dalış yorucu olur. Özellikle akıntıyı karşımıza alırsak hızımızı keser, yanlardan gelen akıntı ise yönümüzü değiştirip rotamızı şaşırtabilir. Tek yönde, gidiş dönüş şeklinde olmayan ve akıntıyı arkamıza alacak şekilde bir dalış planlamak, çok akıntılı sularda en az gücü harcamamıza yardımcı olacaktır.
Dalıcının dikkat etmesi gereken bir nokta da arkadaşlarıyla göz teması kurmasıdır. Eğer birden fazla kişi, bir noktada, birden fazla dalış planlıyorsa bu önemlidir. Ayrıca böyle bir durumda yüzeye bir şamandıra koymak en iyisidir. Bu şamandıra sizin o noktada dalış yaptığınızı gösterir. Yüzeye çıkarken dalıcı kendi etrafında 360° dönerek çevresini gözetlemeli ve o yöne gelen tekne olup olmadığını kontrol etmelidir. Eğer yüzeye çıktıktan sonra yaklaşan bir tekne varsa şamandıraya sığının ve teknedekilerin sizi görmesini sağlayın.
Dalıcının dalışı zamanında sonlandırması da önemli bir noktadır. Bunun için şov yapmak amacıyla suyun altında fazla kalmamak gereklidir. Bu hem çabuk tükenmeye yol açar hem de yüzeyde nefessiz kalacağımızdan hiperventilasyon sonucu sığ su bayılmalarına neden olabilir. Uzun dalış sürelerine ulaşmak konsantrasyon ve vücut performansı gerektiren bir iştir, zaman ister. Bunun için gereken fizik kondüsyon zaman içinde yapılan egzersizler, çalışmalarla sağlanır. Vücut performansını ve mental durumu kötü yönde etkileyecek,kazalara yol açabilecek bir durum da alkollü dalmak olduğundan dalış öncesi kesinlikle alkol alınmamalıdır. Serbest dalıcı tüplü dalış yapan bir gruba rastladığında dalışını uzatmak için gruptan hava isteyebilir fakat bu son derece tehlikeli bir davranıştır. Çünkü aşağıda basınç altında solunan hava yukarıya çıkınca hacmini arttıracak ve ciğerlerimizin kapasitesini aşacak hacime gelecektir, bu durumda SCUBA dalıcıları için de en korkulan olaylardan biri olan akciğer barotravmasıyla dalıcının kaybına kadar varabilen üzücü durumlar olabilir. Ayrıca bu istek, tüplü grup tarfından reddedilse bile grubun dikkati dağılır, onların durumu da riske girebilir. Dalıştan önce yapılmaması gerekenlerden biri de çok fazla yemek yemek. Hatta dalışın tok karnına yapılmaması en uygunudur. Ama çok acıktıysak dalış arasında açlığımızı gidermek için kan şekerini yükseltmek amacıyla birkaç bisküvi yiyebiliriz ve susuz kalmamak için de su içebiliriz.
Zevkli dalışlarda zamanın nasıl geçtiğini anlamayız. Ama vücudumuz dalışı bırakmamız için bize bazı sinyaller verir. Bunları şöyle sayabiliriz:
Sualtında kalış süremizin azalması;
Alınan nefesin artık doyurucu hale gelmemesi;
Yukarı çıkınca baş dönmelerinin oluşması;
Kulak çınlaması, bulanık görme;
Bacak kaslarında adele seyirmesi ve kramplar;
Titreme;
Dudak, el ve tırnakların morarması;
Bel ağrısı;
ve yorgunluk bitkinlik hissi.
Bunlar olunca dalışı terketmek gerekir.


Sualtında nefes süremizi nasıl uzatabiliriz?
Akciğer solunumu yaparak sualtında uzun süre kalabilen balina, yunus gibi memelilere bir göz attığımızda kan yapıları, kanda oksijen taşıma ve diyafram özelliklerinin insandan çok farklı olduğunu görürüz. Bu canlılar 18-20 dakika nefes tutabilirler. Kalp atışlarını dakikada 7 defaya indirebilirler. Böylece vücudun oksijen ihtiyacı ve tüketimini azaltırlar. Oksijeni kanda taşıyan hemoglobin miktarı insandan çok fazladır. Kasta oksijeni depolamaya yarayan miyoglobinin miktarı ise insandan % 140 fazladır.
İnsanda oksijen kullanma belli kurallara göre düzenlenmiştir. Bu özellikleri geliştirip düzenlersek nefes tutma süresi uzatılabilir. Kurallar ve çözümler şöyle sıralanabilir:
Birinci kural: Kalp atışlarını minimum seviyede tutmak
Kalp atışlarının normali dakikada 70-75 iken, sporcularda 50-55 kadar inebilmektedir. Böylece oksijen tüketimi minimum düzeye indirilebilir.
İkinci kural: Sinir ve kas kontrolünün önemi.
Bir olayı zihinsel olarak düşünmek de aşırı efora neden olur. Yapılan iş düşünmeden yapılabilmelidir. Yani reflex hale getirilmelidir. Bunun için ani, gereksiz hareketlerden kaçınmalı ve sakin, güçlü hareketler yapılmalıdır.
Üçüncü kural: Solunumla akciğerlere alınan havanın arttırılması.
Dinlenme halinde insanın bir nefeste aldığı ve verdiği soluk hacmi 500 ml.dir. Birkaç kez derin nefes alıp verdikten sonra alınacak derin bir nefes, inspiryum ve expiryum yedeğiyle ergin bir erkekte soluk hacmini 5000 ml.ye çıkarabilir. Böyle biri 40 sn. solunum yapma gereği duymaz.
Dördüncü kural: Kandaki karbondioksit basıncının düşürülmesi.
Solunum gereksinimi kandaki karbondioksit basıncına göre düzenlenir. Kandaki karbondioksit ne kadar düşerse solunum o kadar geç uyarılacak ve dokular da o oranda geç oksijene kavuşacaktır. Normalde kandaki karbondioksit miktarı 35-40 mmHg dir. Fazla miktarda hiperventilasyon ile karbondioksit bu sınırların çok altına düşebilir. Bu hipokapni (karbondioksit miktarının azalması) solunum merkezini uyarmaya yetmeyeceğinden tehlikelidir.
Tüm bu saydığım kurallara bağlı yapılan egzersiz ve çalışmalar dipte nefes tutarak kalış süremizi arttırır. Fakat bilinçsizce yapılırsa hayati tehlikeler de söz konusudur.
Eğer nefes alma ihtiyacımız doğduğu halde sualtında kalmaya devam edersek bir süre sonra anoksi (oksijensiz kalma) durumu olur. Belirtileri baş dönmesi, kas seyirmesi, bilinç bulanıklığı şeklindedir. Herşey kontrolden çıkabilir. Böyle bir durumda hızla yukarı çıkarız. Yüzeyde nefessiz kaldığımızdan hiperventilasyona (sık ve derin solunuma) başlarız. Bunu gereğinden fazla sayıda yaparsak bayılabiliriz. Çünkü gazların kısmi basıncı toplam basınçla orantılıdır. Dipte oksijen miktarı azalmıştır fakat basınç altında olduğu için çözünürlüğü ve kullanımı iyidir yani hayatı tehlikeye sokacak düzeye inmemiştir. Yukarı çıktıkça ortam basıncıyla birlikte oksijen parsiyel basıncı da düşer, bu da kandaki oksijenin çözünürlüğünü azaltır. Bu azalan oksijen miktarına rağmen, karbondioksit miktarı hiperventilasyon sonucu düştüğü için solunum merkezini uyarmaya yetmez ve solunum uyarılmaz. Karbondioksit artmaya oksijen azalmaya devam eder, oksijensiz ortamda çalışamayan beyin de fonksyonlarını azaltır, sonuçta bilinç bulanıklığı ve bayılma gerçekleşir. Bu olaya sığ su bayılması denir. Bu yüzden:
o Baş dönmesine yol açacak seviyede hiperventilasyondan kaçınılmalı
o Nefes alma ihtiyacı doğduğunda su yüzüne çıkmalıyız.
Zorlandığımızı hissettiğimizde ağırlık kemeri çıkarıp atılabilir. Maske boyuna indirilip su üstünde sırt üstü yüzerlik sağılayıp dinlenilebilir.

Gelelim tüpsüz dalışlarda vurgun yenir mi olayına?
Ardarda yapılan nefessiz dalışlarda azot gazı birikir. Örneğin 30 metreye daldığımızda 4atm. basınç altında oluruz azot kısmi basıncı da 3.16 atm. olur. 1 dakikalık dalış sırasında ancak 6 dakika beklersek azot seviyesi eski haline döner. 30 dakikalık dalışlardan 4 tanesini sadece 1 dakika yüzey arasıyla yaparsak dokuda önemli ölçüde azot birikir. Bunu yapabilmek için de oldukça iyi bir kondüsyon gerekir. Buna rağmen tıp kaynaklarında bu tip vakalar ender de olsa mevcuttur. Bunlardan birinde erkek olan vaka 5 saat içinde, 20 metre derinlikte 2 dakika kalmak suretiyle 60 dalış yapmış. Dalış sonunda eklem ağrısı, nefes almada güçlük, görüş bozukluğu, karın ağrısı şikayetleri olmuş. Bu semptomlar basınç odasında 6 atm. basınçta yok olmuş. Tedavi 20 saat sürmüş.
Bu olayın oldukça zor olmasından dolayı vurgun, yani dekompresyon hastalığı çoğu kez tüplü olur denir.

· 
·  öncelikle en derindeki, limitlerinizin en ucundaki noktaya yapılacak tek bir dalıştır. dalacağınız derinlik önceden bellidir, daha önce yapılmış bir dizi hazırlık dalışının sonundaki sadece bir dalıştan oluşur, o dalışı yaparsınız ve sudan çıkarsınız. "aşağıda birşey gördüm neymiş bir dalıp bakayım, aa şu ilerideki şeye de bakayım sonra" şeklinde düşünceler içinde iseniz (bkz: skin diving).

ağırlık ayarı: derinliği belli olan mesafenin yarısını biraz geçtikten sonra kendinizi bıraktığınız zaman serbest bir şekilde düşüyor olmanız gerekir.

başlangıcında en iyi ve derin nefesi almak gerekliliği vardır. suyun üzerinde yatarken kollarınızı ileri uzatıp çok yavaş nefeslenin. kolların ileriye uzatılması akciğer üzerindeki baskıları azaltacak ve hacmini genişletecektir. çok yavaş bir biçimde en derin nefesinizi alıp dalışa geçersiniz. kollarınız serbest bir biçinde derinlere doğru baksın ve suyu yarsın. tüm dalış esnasında sadece palet çırpan bacak kaslarınız çalışmalıdır, diğer kaslardan da çalışanlar varsa bir yerde hata yapıyorsunuz demektir. en derin noktaya ulaştıktan sonra aşağıdan yukarı doğru yön değiştirme esnasında kullandığınız kol kaslarınız istisnadır. dalarken aşağı ve çıkarken yukarı dahi bakmamalısınız, bunlar boyun kaslarınız çalışmasına ve çok gerekli oksijeninizi gereksiz yere harcamanıza neden olur.
derinlere doğru dikildiğiniz an en önemli şey kuvvetli ve geniş salınımlı bir şekilde palet vurmak ve ilk metrelerde suyun zorlayıcı kaldırma kuvvetini biran önce yenmektir.
derinlik arttıkça ortam basıncı artar, basınç artınca akciğerlerinizin hacmi küçülür,* içindeki havanın basıncı artar. bu basınç artışı ile hücrelere oksijen dağılımı çok rahat olur. dalışın ilk anlarında kendimizi iyi hissederiz. özellikle ilk metrelerdeki kuvvetli palet vuruşlarının kesildiği orta derinliklere geldiğimizde ve en derine kadar yapacağınız serbest düşüşte "ben süperim" dersiniz. dalış esnasında palet vuruşlarını keseceğimiz nokta önemlidir: erken kesersek dalışımız yavaşlar süre kaybederiz, geç kesersek inişimiz hızlı olur ve en derin noktadaki frenleme ve yukarı yönelme manevrasında kullanacağımız oksijen miktarı artar. yukarı yöneldikten sonra yukarı bakmak (bkz: #3321707) da belirtildiği üzere tehlikelidir, ki ikinci paragraf bir serbest dalış aşığı için daha önem kazanır.
bundan sonrası tüm dalış içinde en çok zorlanacağınız anlar. bir kere palet vurmayı hiç kesmeyin ve kendinizin bilincinde olun, varolduğunuzu hissedin, kollarınızından, vücudunuzdan benliğinizi sıyırın, oralara 5 dakika oksijen gitmese de birşey olmaz. bacaklarınızı ve üst dolaşımınızı hissetmeye çalışın. en önemlisi her an bilinçli olmaktır. satıha yaklaştığınız anlar artık oksijeniniz iyice azaldığı için en önemli anlardır, oralarda dikkat edin kendinize. satıha ulaşınca hemen sevinmeyin önce nefes alın. kendinize gelin tam olarak herşeye hakim olun.
samba yapmaya başlayan bünyeler büyük oranda yukarı çıktıktan sonra nefeslenmeyi unutup sevinmeye başlayanlarmış, bu istatistiklerin gösterdiği bir sonuç.

bunlar serbest dalışta dışarıdan gözükenler, hissedilenlerdi. bir de fizyolojisi vardır ki, istemesek de içimizde olup bitenlerdir, daha derinlere serbest dalabilmek için iyi anlamak gerekir, başka bir zamanda başka bir başlık konusudur.

serbest ve aletli dalışta kulak eşitleme yöntemleri


Kulak eşitlemek

Kulak eşitlemek, sualtına inmenin en önemli, safhalarından biridir. Bu konuda yanlış ve eksik bilgi ile hareket etmek, duyma kayıpları, ve kalıcı sakatlanmalar gibi ciddi bedellerin ödenmesine neden olabilir. Sualtına gönülden bağlı bir insanın, yanlış veya eksik bilgi sonucu kendini sakatlayıp ömür boyu bu güzel spordan mahrum kalması çok acıdır. Bu nedenle, kulak eşitleme konusunu çok iyi hazmedip, uygulamak gerekir.


Kulak eşitlemenin çok değişik metodları var. Bu metodları kolaydan zora doğru sıralamak mümkün, ancak, bir noktadan sonra, devreye, kişinin fizyolojik özellikleri de girdiği için, bütün tekniklerin herkes tarafından garanti ile uygulanma şansı yok. Üst solunum yollarının yapısı, östaki kanalının dar veya geniş olması, kas yapısı vs. gibi doğuştan gelen avantajlar, bazı kulak eşitleme yöntemlerinin başarılmasında büyük rol oynuyor. Bu nedenle konumuz herkes tarafından başarı ile uygulanabilen yöntemleri kapsıyor.


Antonio Valsalva 1700 lerde ilk defa kulak eşitlemeyi; burnun kapatıldıktan sonra, ciğerlerin, diyaframın kasılması ile sıkıştırılarak, burun boşluğuna hava basıncı uygulanması olarak tanımladı.

Bu yöntemde prensip, östaki yolu ile, orta kulağa belirli bir hava basıncı ulaştırmaktır. Kolay bir yöntemdir ve üst solunum yollarında problem olmayan herkes tarafından başarı ile uygulanabilir.

Ancak Valsalva yönteminin belirli sakıncaları olduğu da bir gerçek. Öncelikle, derinliğin artması ile dış basınca maruz kalan ve yavaşça içeri çökmeye başlayan kulak zarına, ciğerlerden gelen ani ve kontrolsüz bir karşı basınç ugulamak, kulak zarı üzerinde darbe etkisi yapar. Bu darbe nedeni ile oluşabilecek mikrolezyonlar, enfeksyon riskine açıktır, ayrıca zaman içinde, duyma hassasiyetinde azalmalar oluşur. Eşitleme işlemi için diyaframın kullanılması, belirli bir efor gerektirir. Diyafram kası oldukça büyüktür ve oksijen tüketir. Sualtında iken çok ekonomik kullanılması gereken oksijenin çabuk tüketilmesine neden olur. Eşitleme işleminin en az bir kaç kez yapıldığı düşünülürse, uygulanan efor sonucu, toplardamarların daralması ve kalbe dönüş debisinin düşerek kan basıncının da düşmesine neden olması sonucu, göz kararması, tünel görüşü, baş dönmesi gibi hiç istenmeyen durumlar ortaya çıkar.

Sonuç olarak Valsalva yöntemi kesinlikle iş görse de, uygulanmasındaki dezavantajları nedeni ile pek tavsiye edilmez. Aynı prensiplere dayanan ancak, östaki yoluna uygulanacak hava basıncını farklı bir yöntemle elde eden Frenzel Tekniği, çok daha sağlıklı bir yöntemdir ve herkes tarafından başarılı olarak uygulanabilir.

Herman Frenzel ikinci dünya savaşında, Alman Hava Kuvvetleri'nde savaş pilotu olarak görev almıştır. O dönemin teknik imkanları dahilinde, kabin içi basıncının, günümüz yolcu uçaklarındaki gibi mükemmel ayarlanamadığı uçaklarla, çok ani dalışların yapıldığı manevralarda kulak eşitlemek gerekiyordu. Frenzel, kendi adı ile anılacak olan bu tekniği bularak literatüre geçirmiştir.


Frenzel tekniği 

şemada, insan başının kesiti yer alıyor. Bu şemayı incelediğiniz zaman, küçük dil, epiglottis, yemek ve nefes borusunun pozisyonlarını net olarak göreceksiniz.



Ciğerlere giden kanala nefes borusu diyoruz. Bu borunun girişi, epiglottis tarafından kapatılıp açılabilir.

Mideye giden kanala, yemek borusu diyoruz. Bu borunun girişi, açık veya kapalı olabilir, ancak yutkunma işlemi haricinde her zaman kapalıdır.

Ciğerlerimize giren veya ciğerlerimizden çıkan havanın yönlendirilmesi, küçük dilimiz ile yapılır. Eğer küçük dilimiz nötr pozisyonda ise, hava her iki yoldan, yani hem burnumuzdan hem de ağzımızdan çıkabilir veya girebilir. Diğer bir anlatımla, hem burnumuzdan, hem ağzımızdan, aynı andan nefes alabilir veya verebiliriz.

Küçük dil kalkık pozisyona getirilirse, burun boşluğu arkadan kapatıldığı için, hava sadece ağzımızdan girip çıkabilir.

Küçük dil, düşük pozisyona getirilirse, ağız boşluğu arkadan kapatıldığı için, bu defa, hava sadece burnumuzdan girip çıkacaktır.

Östaki kanallarının ağızları, arka burun boşluğuna açılır. Kulak eşitleme işleminin anahtarı, havayı bu kanallara girmeye zorlamaktan ibarettir.




Burun baş ve işaret parmağı ile kapatılmıştır.

Küçük dil nötr pozisyondadır.

Epiglottis kapalı pozisyondadır.

Dilin arkaya doğru hareket ettirilerek kasılması sonucu, ağız boşluğunda hapsolan hava sıkışır.

Epiglottis, nefes borusunu kapadığı için, hava, ciğerlere gidemez.

Yemek borusu kapalı olduğu için miğdeye de gidemez.

Geriye kalan iki yoldan biri olan burnu da biz kapattığımıza göre geriye tek yol kalır: Açık olan östaki kanalları.
Dilimiz oldukça kuvvetli bir kastır ve uyguladığı basınç, havayı eşitlemeyi sağlayacak kadar sıkıştırabilir.

Bu yöntemin en büyük avantajı, eşitleme yapan havanın basıncının sadece dilin hareketi ile kontrol edilmesidir. Valsalva' da olduğu gibi tüm ciğerlerin nispeten kontrolsüz basıncı yerine çok daha hassas ve kontrol edilebilir bir basınç uygulamak, kulak zarını darbeden korur.


Frenzel tekniğini uygulayabilmek için ;

1. Burnunuzu baş ve işaret parmaklarınızı kullanarak kapatın.

2. Ağzınızı bir miktar hava ile doldurun.

3. Epiglottis' i kapatın.

4. Küçük dilinizi nötr pozisyona getirin.

5. Dilinizi bir piston gibi kullanarak havayı ağız boşluğunun gerisine itin.


Genellikle çoğumuz, epiglottis ve küçük dili kontrol etmeyi bilmeyiz. Aynı şekilde, dilin, bir piston gibi nasıl kullanılacağı da bilinmez.

Eric Fattah' ın Frenzel tekniği için hazırladığı yazı, bu yöntemi en iyi anlaşılabilir şekilde anlatanlardan biridir. Sırası ile her adım doğru anlaşılıp uygulandığı takdirde, Frenzel tekniğini herkes başarı ile uygulayabilir.


Bu tekniği uygulayabilmek için öğrenmemiz gereken işlemleri sırası ile görelim;

1. Ağız boşluğunun gerektiği kadar hava ile doldurulması.

2. Epiglottis' i kontrol edebilmek.

3. Küçük dili kontrol edebilmek.

4. Dilin bir blok engel oluşturmasını sağlamak.

5. Dilin bir piston vazifesi görmesini sağlamak.

6. Epiglottis ve küçük dilin, birbirlerinden bağımsız olarak kullanılmasını öğrenmek.

7. Tüm aşamaların biraraya getirilmesi.



Serbest dalış yapanlar için, Frenzel tekniğinin ileri bir safhası var. Frenzel tekniği için ağız boşluğunun bir miktar hava ile dolu olması gerekir. Belirli bir derinlikten sonra, ciğer hacminin küçülmesi ve dış basıncın etkisi ile, ciğerlerde ağıza hava almak zorlaşır ve nihayet imkansız olur. Bu durumda iniş sürüyorsa, kulak eşitlemeye devam edebilmek için, diyafram kullanılarak Frenzel tekniği uygulanır. Karnın içeri çekilmesi prensibine dayanan diyafragmatik frenzel ile, diyafram ve dolayısı ile ciğerler yukarı itilir. Bu yöntemle bir miktar hava ağız boşluğuna alınabilir. Bu noktada, dikkat edilmesi gereken, ağıza hava aldıktan hemen sonra epiglottis' in kapatılmasıdır. Böylece havanın ciğerlere geri dönüş yolu kapatılmış olur. Ancak bu teknik de, belirli bir derinlikten sonra işe yaramayacaktır. Dalıcının fizik yapısı ve tekniğine bağlı olarak 50 ile 90 metre arasında bir derinlikte diyafragmatik frenzel işlevini yitirir. Bu konu sualtı avcılığının dışında olduğu için bu yazıda yer vermiyoruz.


1. Ağız boşluğunun hava ile doldurulması

Yanaklarınızı bir balon gibi şişirin ve bir kaç saniye bu vaziyette tutun. Sonra, yanaklarınızı kullanarak, ağzınızdaki havayı, ciğerlerinize geri itin. Bu işlemi rahatlıkla yapabilene kadar defalarca tekrarlayın.


2. Epiglottis' i kontrol edebilmek

Epiglottis' in kontrol etmeyi öğrenmenin bir çok yöntemi vardır.



Gargara yapmak
Ağzınıza bir miktar su alın

Başınızı geriye kaldırın, fakat suyun gırtlağınızdan geçmesine izin vermeyin, tabi ki suyu da yutmayın

Epiglottis' i kapattığınız için su gırtlağınızdan geçmemektedir



Verilen nefesin durdurulması
Ağzınızı açın ve açık tutun

Nefes vermeye başlayın ve durun. Ciğerleriniz nefes vermek için basınç uyguladığı halde dışarı hava çıkmaz, bunun nedeni, epiglottis' i kapatmış olmanızdır.



Alınan nefesin durdurulması
Ağzınızı açın ve açık tutun

Nefes almaya başlayın, ve hemen ardından havanın ciğerlerinize gitmesine izin vermeyin. Diğer bir deyişle, gırtlağınızdan geçişini engelleyin.

Epiglottis' i kapattığınız için hava ciğerlerinize girememektedir.



Çalışma
Ciğerlerinizi doldurduktan sonra, ağzınız açık pozisyonda, nefes verirken, havanın çıkmasına engel olun.

Ciğerleriniz nefes vermek için basınç uygulamaya devam etsin.

Çok kısa bir an için, havanın çıkmasına izin verin ve tekrar tutun. Ağzınızın açık olmasına dikkat edin.

Bırakma ve tutma işlemini mümkün olduğu kadar kısa aralıklarla yapmaya devam edin.

Kontrol ettiğiniz kas epiglottis' tir.


3. Küçük dilin kontrol edilmesi

Ağzınızı kapatın

Burnunuzdan nefes alın

Burnunuzdan nefes verin

Tekrar nefes alın

Ağzınızı açın

Ağzınız açık iken sadece burnunuzdan nefes verin. Ağzınızdan hiç hava gelmemesi gerekiyor

Aynı şekilde sadece burnunuzdan nefes alın. Ağzınızdan hiç hava girmemesi gerekiyor

Bu şekilde ağzınız açık iken nefes alıp vermeye devam edin

Pozisyonunuzu değiştirmeden bu defa sadece ağzınızdan nefes alıp verin, burnunuzdan hiç hava akımı olmamalı

Ağzınız açık pozisyonda iken, isteğinize göre, burnunuzdan veya ağzınızdan ayrı ayrı nefes alıp verebiliyorsanız, sonraki aşamaya geçin

Derin bir nefes alın

Ağzınızı açın ve öyle tutun

Sadece ağzınızdan yavaşça nefes vermeye başlayın

Ağzınız açık pozisyonda, ağzınızdan nefes verirken, sadece burnunuzdan nefes vermeye başlayın

- Aynı şekilde tekrar ağzınızdan nefes vermeye dönün

- Yol değiştirme işlemini mümkün olduğu çabuk, arka arkaya yapın

- Bu çalışmayı nefes alırken de yapın

- Havanın yönünün değiştirirken kullandığınız, küçük dilinizdir. Ağzınızdan nefes alıp vermek için, küçük dilinizi yukarı pozisyona, burnunuzdan nefes alıp vermek için de aşağı pozisyon getirmektesiniz.

- Nefesiniz, ağzınızdan ve burnunuzdan aynı anda çıkıyorsa, küçük diliniz nötr pozisyondadır.


4. Dilin bir blok engel olarak kullanılması

Ciğerlerinizden hava çıkışını, sadece dilinizi kullanarak durdurabilmeniz gerekir.

- Ağzınızdan nefes vermeye başlayın

- Ağzınızı kapatarak havanın çıkışını engelleyin,bu durumda yanaklarınız biraz şişecektir

- Tekrar nefes alın ve bu defa ağzınız açık iken epiglottis' i kapatarak nefes vermeyi durdurun.

- Havanın ağzınızdan çıkmasına engel olmanın iki şeklini bunlardır.

- Üçüncü yol, dili kullanmaktır

- Nefes aldıktan sonra, ağzınızdan yavaşça verirken, T harfini söylerken yaptığınız gibi, dilinizin ucunu üst ön

dişlerinizin arkasında damağınıza değdirin. Havanın çıkışı, biraz engellenecektir. Bu pozisyonu bozmadan, dilin

arka kısmını da, azı dişlerinizin iç tarafına değdirirseniz, havanın çıkışını tamamen önlersiniz.


5. Dilin bir piston gibi kullanılması

Yanınızda bir snorkel varsa bu antrenman için idealdir, eğer yoksa, içecek kamışı da olabilir. Snorkeli ağzınıza koyun ve burnunuzu kapatın. Ciğerlerinizi kullanmayın, havayı dilinizi kullanarak emin. Yanaklarınızı şişirdikten sonra, ağzınızı kapatın. Hava, kapalı dudaklarınız ve dilinizin arkası arasında hapsolacaktır. Dilinizin arka kısmını damağınıza doğru yükseltirseniz, içeride kalan havayı sıkıştırmış olursunuz, epiglottis' i açarsanız sıkıştırdığınız hava ciğerlerinize gider. Bu yöntem ciğerleri tam olarak doldurduktan sonra, bir miktar daha havanın depolanması için kullanılır ancak konumuz dışındadır.

Dilimizi havayı veya bir sıvıyı emmek için nasıl kullanıyorsak, ağzımızdaki havayı sıkıştırmak için de bu şekilde kullanacağız.


6. Epiglottis ve küçük dilin birbirlerinden bağımsız olarak kullanılması


Genellikle bu iki kas birbirlerine bağımlı olarak çalışır. Epiglottis' i kapattığınız zaman, küçük dilinizi de yukarı pozisyona getirirsiniz. Frenzel tekniğinin başarılı olması için, epiglottis kapalı iken küçük dilin nötr pozisyonda kalmasını sağlamanız gerekiyor. Bunu yapmak biraz zordur ve alışmak zaman alır, ancak bu tekniğin de en önemli kısmıdır.


Baş ve işaret parmaklarınızla burun deliklerini hafifçe tıkayın. Kulak eşitleme işlemindeki gibi sıkıştırmayın, öyle
ki, biraz zorladığınızda, hava, burun kanatlarınızı şişirerek dışarı çıkabilsin.


Yanaklarınızı tamamen şişirin

Epiglottis' i kapatın

Yanaklarınızı sıkıştırarak, havanın burnunuzdan çıkmasını sağlayın, burun kanatlarınız şişecek ve parmaklarınızın arasından hava kaçacaktır

Eğer hava burnunuzdan kaçmıyor ve ciğerlerinize geri dönüyorsa, epiglottis' i kapatamamış olmanız gerekir.

Eğer hava sıkışmasına rağmen, burnunuzdan çıkmıyor ve ciğerlerinize de geri dönmüyorsa, küçük diliniz yukarı pozisyonda, burun boşluğunun girişini kapatıyor demektir.

Bu durumda küçük dilinizi nötr pozisyona getirebilmek için kontrol çalışmalarını tekrarlayın

7. Tüm aşamaların birleştirilmesi ve pratiğe geçiş

Şimdiye kadar olan aşamaları deneyerek her biri için sonuç aldınız ise, Frenzel tekniğini uygulayabilecek durumdasınız demektir.


Burnunuzu kapatın

Yanaklarınızı çok az hava ile doldurun

Epiglottis' i kapatın ve küçük dilinizi nötr pozisyona getirin

Diliniz blok yapın ve arka kısmı ile havayı sıkıştırın

Sıkışan hava epiglottis kapalı olduğu için ciğerlere geri dönemez

Küçük dil nötr pozisyonda olduğu için girişi açık olan burun boşluğuna doğru itilecektir.

Burnunuzu kappattığınız için dışarı kaçamayan havanın gidebileceği tek yer östaki kanalıdır

Kulaklarınız eşitlenir.

Dilinizle uyguladığınız basınç, kulak zarlarınızı dışarı itip eşitlemeye yetecek güçtedir. Basınç uygulamaya devam ederseniz, zarların bu defa dışarı doğru itildiğini hissedersiniz. Çalışırken zarar verecek kadar ileri gitmeyin.


Frenzel tekniği, kontrollü basınç uygulama imkanı verdiği için hem hava tüketiminin çok daha az olması hem de kulak zarlarına zarar vermeden eşitleme sağladığı için çok avantajlıdır. Maske eşitlemek için de aynı tekniği burnunuzu kapatmada kullanabilirsiniz.






""" BTV YÖNTEMİ:
Uygulaması en zor fakat, en sağlıklı kulak eşitleme yöntemidir.Ana prensip östaki kanalının ağzını açmaya yarayan kasları, bilinçli olara çalıştırmaya dayanır.Normal pozisyonunda kapalı olan östaki borusunun ağzı, reflex çalışan kaslar tarafından 2 - 3 dakikada bir açılır.Yüksen irtifalı yerler çıkarken veya esnerken bunu hissedersiniz.BTV yönteminde amaç, bu kasları isteyerek çalıştırmaktır.İstem dışı esnediğimizde kulaklarımızın tıkandığı hissine kapılırız.Esneme hareketini isteyerek tekrarlayabilirseniz, aynı tıkanmayı hissedeceksiniz.Bu işlemi, kulak zarının eşitleyebilecek iç basıncı sağlayacak güçle yapabilirseniz BTV yönteminin ilk adımını atmış olursunuz.Bundan sonra antrenman gerekiyor.Sinus dolulukları veya nezle olma durumunda uygulama imkanı olmadığını da unutmayın.
BTV yöntemi başarılı olursa çok avantajlar getirir.Kulak eşitleme, inişle beraber defalarca yapılmalıdır.Valsalva ve frenzel tekniklerinde, her sefer için, ileri uzanan veya vucudun yanında doğal konumunda olan kolumuzun pozisyonunu değiştirerek elimizi burnumuza götürmemiz gerekiyor.
Hidrodinamiğimizin bozulmasına neden olan bu hareket, BTV yönteminde yoktur. Kulak zarında ani eşitlemeden dolayı meydana gelen mikro çatlaklar oluşmayacağı için enfeksyon riski yoktur.Baş aşağı pozisyonunda inerken, basınç artışı nedeni ile oluşabilecek baş dönmeleri ve göz kararmaları azalır, veya hiç olmaz, diğer yandan kulak barotraumaları meydana gelmez.Valsalva yönteminde, burun içine basınçlı hava vermek için diaframın çalışıp ciğerleri sılıştırması gerekir, bu durumda özellikle gırtlak seviyesinde basınç ve rahatsızlık hissi oluşurken, BTV için bu problem söz konusu değildir.
Sonuç olarak, BTV yöntemi, ne yazık ki dalıcının fizyolojik yapısına bağlıdır.Bu nedenle herkes tarafından tam bir başarı ile uygulama şansı yoktur.Bu şansa sahip insanların satısı çok fazla değil, ancak avantajları gözönüne alınırsa sağlıklı bir yöntem gibi görünüyor.